21.yy. Türkiye’sinde değişen piyasa koşullarında ayakta
kalabilmenin yegâne yolu rekabet etmek ve rekabet etme gücünü geliştirmektir.
Rekabete dayalı bir pazarda, ürün veya hizmetin pazar kabiliyeti ona rekabet
etme özelliği kazandırır. Bunu elde etmenin en etkili yolu; farklı olmak ve
müşteriye farklılaştırılmış ürün ya da hizmeti sunabilmektir. Farklı olmak,
değişime sürekli ayak uydurmaktır.
Değişim, bir zaman dilimindeki değişikliklerin bütününü ifade eden bir
kavramdır. İşletmeler için düşünüldüğünde değişimi yönetmek pazarda ayakta
kalabilmenin yegane yoludur. Değişimi gerçekleştirmek için işletmelerin müşteri
kavramını doğru anlayabilmeleri ve yorumlayabilmeleri gerekir. Müşteriyi tatmin
edilmesi gereken varlık olarak tanmladığımızda müşteri türleri nedir sorusunu
cevaplamak gerekir.
Müşteri kavramı; Dış Müşteri, İç Müşteri ve Tedarikçi olarak birbirinden
ayrılmalıdır.
Dış müşteri, işletmenin sunmuş olduğu ürün ya da hizmetin kullanıcısıdır.
Tedarikçi, işletmenin iş ortaklarını ifade etmektedir. İç müşteri ise
işletmenin insan kaynakları yani entellektüel sermayesidir.
İşletmenin çalışanlarının değişimi yaşamaları ve yönetmeleri doğrudan hizmet
veya ürün kalitesini etkileyen en önemli unsurdur.
İşletme körlüğü ise çalışanlarla doğrudan ilişkili olup bir işletmede
kullanılan yöntem ve uygulamalardaki hataların ve gelecekteki olası fırsatların
ve risklerin çalışanlar tarafından algılanamaması sorunudur. Çalışanlar zamanla
işletmedeki uygulamalara ve iş yapış şekillerine alıştıkları için sorunları,
riskleri ve fırsatları görmeleri zorlaşır. Üstelik bu durum, yöneticiler için
çok daha zor olabilmektedir. Günlük problemlerle meşgul olan yöneticiler,
işletme körlüğü nedeniyle, halledilmesi son derece kolay olan problemlere bile
çözüm bulmakta zorlanabilmekte ve özellikle işletmenin geleceğini
ilgilendirecek konularda, oluşabilecek fırsatları fark edemeyerek veya riskleri
öngöremeyerek işletmeye önemli kayıplar yaratabilmekte veya işletmeyi yüksek
kazanımlardan mahrum bırakabilmektedirler. Yöneticilerin stratejik seviyeden
taktiksel seviyeye düşmelerinin en çarpıcı sebebi işletme körlüğü olarak
açıklanabilir.
İşletme körlüğüne neden olabilecek sebepler arasında işletmelerin;
Bütünsel bakış açısıyla sisteme odaklanmamaları
Stratejik yönetim anlayışının eksikliği
Hedeflerle yönetimin her kademede etkin olmaması
Performans değerlendirme sisteminin eksikliği
Süreç odaklı iş yapış tarzının etkili olmaması
Çalışanları yetkilendirme ve delegasyon eksikliği sayılabilir.
Bu sebeplerle birlikte dinamik bir yapıda sürekli iyileştirme mantığı ile
hereket etmesi gereken işletmeler statik bir yapıya büründüğünde çalışanların
alışkanlıkları ile birlikte körlük derecesinin artması kaçınılmazdır.
Artan işletme körlüğü ile öğrenilmiş çaresizlik ortaya çıkmaktadır. Yönetici ya
da çalışan bu çaresizlik içerisinde at gözlüğü ile pazarda yaşanan değişimi
göremeyecek, fırsat ve tehditlerin farkına varamayacaktır.
Öğrenilmiş çaresizlik kavramı söz konusu olduğunda haşlanan kurbağa sendromu
akla gelmektedir. Kurbağanın sinir sistemi ani değişimlere tepki vermek üzere
kurulmuştur. Yavaş yavaş ilerleyen tepkilere cevap verememektedir. Bir
kurbağayı kaynayan suya attığınız zaman kaçmak ve içinden çıkmak için
zıplayacaktır. Ilık suya koyduğunuzda, zamanla suyu kaynama noktasına
çıkarttığınız zaman olduğu yerde kalacak ve kaynayan sudan çıkamayacaktır.
Aynen bunun gibi işletmelerde de çalışanlar işleyen hatalı ya da etkin olmayan
süreçlere zamanla alışarak tepki veremeyecek ve sürdürmeye devam
edeceklerdir. Bu nedenle işletmelerde körlüğü ortadan kaldıracak bir
yönetim anlayışı olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki; yönetim anlayışı, işletmelerin en belirgin ve en ayırt
edici özelliğidir. Yönetim; daha etkin olmak zorundadır ve bütün süreçlerle
iletişimde olmalıdır. Bütünsel bakış açısıyla kendini sonuçlara ve performansa
odaklamalıdır. Değişimi yönetebilmeli ve çalışanları değişime ayak uyduracak
şekilde sevk ve organize etmelidir.
Yönetim; planlama, örgütleme, koordinasyon ve denetim olmak üzere, modern
yönetim yaklaşımlarının üzerinde uzlaştığı dört fonksiyona sahiptir.
Planlama, önceden belirlenmiş amaçlara ulaşabilmek için yapılması gereken
işlerin ve izlenmesi gereken yolun belirlenmesidir. Etkin bir yönetim için, iyi
bir planlama çalışmasının ardından atılması gereken ikinci adım, başarılı bir
örgütlemedir. Yönetim fonksiyonlarının üçüncüsü olan koordinasyon, örgütün
amacının gerçekleştirebilmesi için ilgili tüm birimler ve kişilerin uyum
içerisinde hareket etmesinin sağlanmasıdır. Yönetimin dördüncü ve son
fonksiyonu olan denetim; planlama, örgütleme, koordinasyon faaliyetlerinin
değerlendirilmesi olarak tanımlanabilmektedir. Bu fonksiyonda en önemli husus
üçüncü taraf gözetimininde etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesidir. İşletme
körlüğünü ortadan kaldıracak en önemli adım işletmenin hizmet ve
faaliyetlerinin bağımsız bir biçimde belirlenmiş kriter ve ölçütlere göre
denetlenmesidir.
İşletmelerde ürün ya da hizmet kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla işletme
körlüğünü ortadan kaldıracak planlamaların yapılması zorunludur.
Yazar: Sait Sağlam