Etkin yönetimin pek çok alt unsuru olmakla birlikte yöneticilerin en fazla zorlandıkları alanlardan biri hiç kuşkusuz duygu yönetimi. Çağımızda giderek karmaşıklaşan, rutinleşen kurum içi ilişkilerde duygu yönetimi, önemli bir sosyal sermaye ve sinerji kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Çalışanların işyerinde güvende hissetmeleri ve olumlu sosyal etkileşimler içinde olmalarını sağlamayı amaçlayan bir kavramdan söz ediyoruz. Unutulmamalı ki; kendini işyerinde güvende hisseden, kültürün bir parçası olmakla övünen, bilgi paylaşan, katılımcı ve yaratıcı bir çalışan, potansiyelini azami derecede kullanabilen ve böylece kuruma fayda sağlayan bir çalışan olabilir.
Peki bu noktada en önemli görev kime düşüyor? Çalışanlar ve kurumun iklimi duygu yönetimini etkileyen unsurlardan olsalar bile işletmelerde hiç kuşkusuz duygu yönetimine etki eden en önemli faktör yöneticidir. Daha çok teknik ve iş nitelikleri üzerinde tecrübe kazanan yöneticiler, insan ilişkileri ve duygu yönetimi konusunda etkisiz kalabiliyor. Oysa ki liderlerin yönetim felsefesi, liderlik tarzı, otorite biçimi, bireylere karşı tutumları işyerlerinde olumlu ya da olumsuz atmosferin oluşmasında en önemli unsundur. Bir yöneticinin empatik olarak çalışanların duyguları, hisleri ve beklentileri karşısında yeterince etkili olamaması ve yetersiz sosyal etkileşimleri her iki taraf için de istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Nedir bu istenmeyen sonuçlar? Yetersiz ve etkili olmayan ödüllendirme, yöneticilerin kendilerini çalışanları ile birlikte bir takım gibi algılayamaması, çalışanların güvenini yeterince kazanamaması, yönetimi sadece kendilerine ait sorumluluk alanı içerisinde algılamaları... Bu listeyi giderek uzatabiliriz.
Araştırmalar gösteriyor ki duygusal yaklaşımlarınız ve bunu yönetime yansıtma biçiminiz size ve şirketinize artı ya da eksi puan olarak yansıyor. Kumanda edici bir liderseniz; rutin ve sıkılmış çalışanlar, stresli ve tepkisel davranışlar görme ihtimaliniz çok yüksek. Demokratik bir liderseniz; uzlaşmacı, takım çalışmasına yatkın çalışanlarınız olur. Vizyoner bir liderlik anlayışıyla yönetimi benimsiyorsanız; değişime karşı inançlı ve yüksek idealleri olan çalışanlarınız olur. Bir anlamda yöneticinin yönetim şekli ve kendini ifade ediş biçimi çalışanların duygularını da yönlendiriyor diyebiliriz. Duygusal yönetimde atlanmaması gereken önemli bir detay daha var. Yöneticinin görevinin sadece kendi duygularını doğru yönetmekle sınırlı kaldığını düşünüyorsanız yanılırsınız. Yönetici aynı zamanda çalışanların da duyularını anlamak ve bu duyguları da yönetmek zorunda. Ekip içinde yaşanan duygusal anlaşmazlıkları açığa kavuşturmak ve çalışanların duygularla sağlıklı bir etkileşim içinde olmalarına aracılık ve mentorluk etmek de yöneticinin görevidir. Bu nedenle ekip üyeleriyle düzenli aralıklarda bir araya gelmek ve kimin, hangi duyguları hissettiğini, bu duyguları nasıl ifade ettiğini, diğerlerinin bu ifade şeklini nasıl algıladıklarını ve esasen nasıl anlaşılması gerektiğini konuşmak yöneticiler için faydalı olacaktır.
Peki yöneticiler duyguları doğru yönetmek adına neler yapmalı? Bir yönetici; samimi, gülümser ve motive edici olabilmeli. Yetkileri paylaşabilmeli, etkili bir dinleyici olabilmeli, başarıyı paylaşmayı bildiği gibi başarısızlığı da sadece çalışanlara yüklememeli. Olumlu ve olumsuz duygularını iyi tanıyabilmeli, çatışma ortamında kendini kontrol edebilmeli. Zamanı ve yetenekleri sınırlamamalı, güven vermeli, informal ilişkileri önemsemeli, kariyer eğitimine önem vermeli, etkili ödüllendirme yapabilmeli. Cesaret verici olmalı, açık ve tutarlı davranabilmeli. Bu saydıklarımız sizi korkutmasın. Aslında tüm bu sayılanlar başarılı bir yöneticinin olmazsa olmazları zaten.
Peki, duygu yönetimi açısından doğru yolda olduğunuzu nasıl anlayacaksınız? Yönetici olarak, ekip üyelerinizin olumlu veya olumsuz duygularını, uyumu bozmadan, açık ve yapıcı bir şekilde ifade ettiklerine şahit oluyorsanız, bilin ki doğru yoldasınız.
Yazar: Atakan Genç